Bahçedeki Küçük Misafir Kaplumbağa

Bu masal, aile içindeki dayanışmayı ve yardımlaşmayı vurgular.

Ayşe ve Can, yemyeşil bir bahçeye sahip küçük bir evde yaşıyormuş. Anne ve babaları bahçeyle ilgilenmeyi çok severmiş, Ayşe ve Can da onlara yardım edermiş. Her sabah, güneş tam doğarken, aile bahçeye çıkıp çiçekleri sular, toprağı havalandırırmış. O sabah da Ayşe, çiçekleri sularken toprağın içinden gelen garip bir ses duymuş.

“Can, buraya gelsene! Bir şey kıpırdıyor,” diye seslenmiş Ayşe heyecanla.

Can koşarak gelmiş ve dikkatlice bakmış. Toprağın üstünde küçücük bir kaplumbağa varmış. Kabukları ıslak, gözleri ise korkuyla etrafına bakıyormuş. “Aman Allah’ım, bu minicik bir kaplumbağa!” demiş Can.

Kaplumbağa, sanki onları anlıyormuş gibi başını kaldırıp küçük bir sesle konuşmuş:
“Lütfen bana yardım edin. Yolumu kaybettim ve çok yoruldum.”

Ayşe ve Can, şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar. “Kaplumbağa konuşuyor!” diye fısıldamış Can. Hemen annelerini ve babalarını çağırmışlar. Aile, kaplumbağayı dikkatlice avuçlarına almış ve ona sıcak bir yuva hazırlamış.

Kaplumbağa, hikayesini anlatmış: “Bir yerden bir yere giderken bir kuş beni yanlışlıkla buraya düşürdü. Şimdi nereye gideceğimi bilmiyorum.”

Anne, “O zaman bir süre burada bizimle kal,” demiş gülümseyerek. “Bahçemiz sana hem dinlenmek hem de güvende hissetmek için güzel bir yer olur.”

Bahcedeki Kucuk Misafir kaplumbaga aile

Ayşe ve Can çok sevinmiş. O gün, kaplumbağa için bahçenin bir köşesine minik bir yuva yapmışlar. Ayşe çimenlerden yumuşacık bir yatak hazırlamış, Can da yuvasının etrafına su ve yiyecek koymuş. Kaplumbağa, yavaşça kafasını çıkarıp “Teşekkür ederim,” demiş.

Kaplumbağa bahçede kalmaya başlamış ve çocuklarla kısa sürede dost olmuş. Aile, ona “Minik” adını vermiş. O günden sonra bahçelerinde farklı bir neşe hissedilmeye başlamış. Çiçekler daha parlak açıyor, sebzeler daha hızlı büyüyormuş. Ayşe ve Can, bunun Minik’in uğuru olduğunu düşünmüşler ama kaplumbağa sadece gülümseyip sessiz kalmış.

Böylece, Minik’in gelişiyle ailenin bahçesi daha da güzelleşmiş. Ama bu, sadece bir başlangıçmış…

Minik, bahçede bir süre kaldıkça, Ayşe ve Can onunla daha da yakınlaşmış. Her sabah Minik’i beslemek, yuvasını kontrol etmek ve onunla konuşmak en sevdikleri şey olmuş. Minik de her seferinde kafasını çıkarıp yavaşça teşekkür edermiş. Ancak Minik’in bahçede olduğu günlerde tuhaf ama güzel şeyler olmaya başlamış.

Ayşe bir sabah domateslerin yanına gitmiş ve şaşkınlıkla bağırmış:
“Anne! Bak, domatesler kocaman olmuş! Daha dün küçücüktüler.”

Anne, “Hadi canım, bir günde bu kadar büyümüş olamazlar,” demiş ama gelip bakınca gerçekten domateslerin olgunlaştığını görmüş. Aynı gün, Can’ın ektiği çiçekler de bir anda rengarenk açmış. Çocuklar bu duruma hem çok şaşırmış hem de çok sevinmiş.

“Minik uğurlu galiba!” demiş Can.

Minik, çocukların bu sözlerine sadece tatlı bir gülümsemeyle karşılık vermiş. Aile, Minik’in bu güzelliklere bir şekilde katkıda bulunduğunu hissetmiş ama ona hiçbir şey söylememişler.

Bahcedeki Kucuk Misafir kaplumbaga

Bir gün Minik, Ayşe ve Can’a dönüp şöyle demiş:
“Ben artık ailemi bulmaya gitmek istiyorum. Sizinle geçirdiğim zaman çok güzeldi, ama beni bekleyenler var.”

Çocuklar bu habere hem üzülmüş hem de Minik’in ailesine kavuşmasını istemişler. Anne ve baba, Minik’in gitmeden önce rahat bir yolculuk yapması için ona küçük bir sepet hazırlamış. İçine yiyecek ve biraz su koymuşlar.

Minik, yola çıkmadan önce bahçenin tam ortasına gitmiş ve bir süre sessizce durmuş. Sonra başını kaldırıp çocuklara bakmış:
“Burada kaldığım süre boyunca sizin sevginizi ve iyiliğinizi hissettim. Bu bahçe bana huzur verdi. Şimdi ben de size küçük bir hediye bırakıyorum.”

Minik, bahçenin ortasında yavaşça dönerken etrafına ışıl ışıl bir parıltı yayılmış. Çocuklar gözlerine inanamamış. Bahçenin her köşesi daha da güzelleşmiş; sebzeler büyümüş, çiçekler canlanmış, ağaçlar daha da yeşermiş.

Ayşe ve Can, Minik’e sarılmış:
“Sen bizim en güzel misafirimizdin. Seni hiç unutmayacağız!”

Minik, onlara minnetle bakmış ve yavaşça uzaklaşmış. Bahçeden ayrıldığında bile, çocuklar onun bıraktığı ışığı ve güzelliği hep hissetmiş. O günden sonra, bahçeleri sadece bir bahçe değil, dostluğun ve iyiliğin sembolü olmuş.

Aile, her sabah bahçelerine çıktıklarında Minik’i hatırlamış ve onunla yaşadıkları bu güzel anıları anlatıp gülümsemişler. Ayşe ve Can, Minik’in bir kaplumbağadan daha fazlası olduğunu, onun bir dostluk elçisi olduğunu anlamış.

Ve böylece, bahçelerinde açan her çiçek, Minik’in bir hediyesi gibi onları mutlu etmeye devam etmiş. 🌸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu